Ne izledim #7 Kamusal Feylesof'un Çöküşü

Bu blogda çok yalnız hissetmeye başladım kendimi, alışkın değilim oysa. Ama bu durumdan memnun değilim de diyemem.

İnanılmaz apolitik bir tutum içerisindeyim artıkın. Küçüklüğümden beri bu blog benim Fidel aşkıma şahit oldu, Demir Leydi hayranlığıma, ülkenin içinde bulunduğu durumdan rahatsızlığıma. Amma, artık her gün uyandığımda, lan bugün bomba patlar mı acaba, şimdi biz işide dadandık ya, sonu ne olacak ki, e bu bop uygulamada mı yoksa putin abi de ağırlığını koydu mu deyu düşünmekten canım çıktı ve artık her türlü ideolojik yanlılığımdan uzağım. Şöyle bir ülke de, sen, ben, şuna yakınım, şu-istim vesaireden uzak durmalı anasını satayım. Şimdi ben bunları niye yazıyorum? Çünkü sokakta görüyorum, naçizane her türlü ideolojik örgütlenmelerden iğrenen bir birey olarak (politik örgütlenme, cemaat, tarikat, partiler) hep tipik ve bayağı sloganlara harcanmış bu kağıtları görmekten sıkıldım. Artık bloguma bir şey yazdığımda, lan arada muhalif kim var kim yoksa alıyorlar, beni de yazılardan almasınlar diyecek kadar paranoyaklaştım. Neyim ki ben? Kimim? Niye böyleyim. Uçak geçiyor evin üstünden, lan noluyor diyorum ve zerre de ajitasyon yapmıyorum. Bundan 7 sene öncesinde gemicik diyorduk şimdi devlet içinde büyük bir oranda yapılanmış (Okyanus ötesine selam, olsun mu şimdi?) scientology kafasında insanları konuşuyoruz. Bu neyin kafası, bu neyin patlaması, ne biçim insanlar, ne biçim bir ülke, ne biçim bi insanım deyu düşünmek, o 33. derece Mason "üstadı" bir herifin mektubunda bahsettiği gibi ister istemez nihilizme sürüklüyor be insanı. Çıkarlarınız batsın. Manipüleleriniz batsın, ne diyeyim.


---

Bu feylesof ne izledi?

Bu feylesof ilk olarak iki filme değinecek, Liar Liar ve Duff. Çünkü altıncı yazıya eklemeyi unuttu bunları. Liar Liar bir avukatın ve hayli yalancı bir avukat, bir günlüğüne çocuğunun dileği üzerine yalan söyleyememesini anlatan, yalanı irdelerken kara mizahı esirgememiş, güldürü konusunda şüpheye düşülmeden izlenecek, akıllarda şu repliği ile kalacak bir Jim Carrey filmi;
  My father is a liar. 

 Oh, you mean lawyer?


Duff ise vakit kaybı, net. Gençlik filmi diye açtım da bu bildiğin leş olmuş yani.


Gel gelelim listenin demir başlarına: We Are Legion: The Story of Hacktivist (2012), Fahrenheit 9/11 (2004), Everyday Rebellion (2013) ve atıfta bulunulacak diğer filmler; Capitaslim a Love Story (2009) , Zeitgeist üçlemesi (2007 - 2011), Bowling for Colombine (2002)




İviit, Brian Knappenberg tarafından çekilmiş bu film Anonymous'u anlatıyor. 4-chan üzerinden (pre-9gagimsi) nasıl bir oluşuma dönüştükleri, eylemleri, trollemeleri, sadece takılan bir grubun internet aleminin en illegal en baba oluşumuna nasıl dönüştüğünü işliyor ve hükümetler, devletler üzerinden "hukuk şirketlerin* fahişesidir" çıkarımını yaparken, nasıl Ortadoğu'daki devrimlere karıştığını da görüyoruz böylece. Burada aklıma takılan bir şey var ki, bu devrimler amerikan destekli değil miydi? Devamını siz getirin. (Kore blogu komplo teorisi bloguna doğru ilerlerken feylesofun gözrinden çipil çipil yaşlar akıyordu jhhdk)

Akıcı, farklı bir perspektif sunan belgeselin en komik yanı da şu Scientology tipitipleriyle girdiği kavga olsa gerek. Hatta bir hacker bu durumu şöyle açıklıyor: İki ucube birbirine girecek. İnsanlar bu yüzden baya heyecanlandılar!

not: Mr. Robot denilen şu dizi, ki baya da izledim hani, başından baya oo gapitalizm çok kötü bişi, oo biz anonymousu anlatıyoruz bakk, cyberpunk yirim minvalinde ilerledi ilerlemesine de, çok bozdu, pis bozdu. Televizyona da ürün olarak pazarladı bu temayı nasıl Che'yi tişörtlere basıp kar ettilerse.
not 2: Wikileaks'e de bol bol değinmişler, merak edenlere.
not 3: Aktivist, hacktivist ve clicktivist (klavye deliğanlusu) arasındaki ayrımı da görmek açısından yararlı.


İşte adamım, işte Michael Moore! 9/11 hakkında konuşmadan evvel bu adamın belgeselciliğine getirilen bir takım eleştiriler var, onları belirteyim evvelce; Belgeselci değil, komedyen, popülist ve kesinlikle subjektif. Bush'a ve cumhuriyetçi tayfaya gıcık oluyor. Her zaman doğruları söylemiyor araya propaganda aracılığı ile yalanları da sıkıştırıyor. Bir şey anlattığı yok, sadece Bush'a takmış kafayı. Kapitalizm karşıtı. Aslında sadece Bush'u güçlendiriyor bu tavırlarıyla (bkz: Hilary - Trump)  vesaire vesaire...

Benim bu adama dair ilk izlediğim belgesel Capitalism: a love stroy idi. Ve izlediğimden de gayet memnun kalmıştım, çünkü adam bilinmeyen bir şeyi anlatmıyor. Amerikalılara onların görmediklerini anlatıyor. Ve Amerika'yı dünyanın ekonomik anlamda halk refahı en yüksek ülkesi olarak düşleyen (american dream) insanlara da, bu lan işte bu, senin amerika sandığın bu diyor. Bu eleştirileri yaparken Wall Street'e giydirse de kendince, sadece Wall St.'e giydiriyor. E hani Rockefeller, JP Morgan vesaire? Neden spesifik giydirmiyorsun ki be dayı?

9/11 de bu gelenekten şaşmıyor. Bush ile inanılmaz dalga geçiyor, adete Bush'un kendisine söylediği "gerçek bir iş bul"un intikamını almış. Bin Ladin ve Bush ailesinin ilişkilerinin altını çizerken, petrol üzerinden dönen banka siyasetine de yine atıfta yapıyor ve izlerken inanılmaz eğlendiriyor ancak Zeitgeist ve September Clues'da izlediklerime farklı bir perspektif getirse de (bkz: Bush'un o esnada bir okulda şı satanik deyu geçen çocuk kitabını okuması ve öğrendikten sonra da olayı, kalakalması) bazı büyük noktaları da atlamış. Farzı misal Zeitgesit 1'de belli kaynaklar verilerek açıklanmış olan 9/11 öncesi baba Bush baba Ladin'in sabah kahvaltıları, olası uçak saldırısının nasıl o gün uçak tatbikatı yaparak tespitini engelledikleri gibi durumlar yok. Ya da bu alanda daha radikal bir tez ortaya koyan September Clues'daki gibi bu 9/11'in gerçek bir uçak kazası olmasından da öte bildiğin binayı bomba ile patlatarak,cast ajans oyuncuları ile nasıl büyük bir infial yaratıp Irak'a girmenin önünü açtıkları gibi detaylar olasılık dahilinde bile incelenmemiş. Yani tek başına 9/11'ı anlamak için yetersiz. (Ha, bana sorarsanız ben de Orlando Katliamı'na Zietgeist-September Clues bakış açısı ile yaklaşıyorum.) 
not: Zeitgeist ilk filmi ile teolojik bir yaklaşımda bulunup 9/11 ve bankerleri ele alırken, ikinci filminin büyük bir bölümünde ekonomiye ve Federal Rezerv'e değiniyor, üçüncü film ise tamamen reklam kokan hareketler tadında, nezdimde izlenmeye çok da değmeyecek bir yapım.
not 2: Bu Michael Moore abinin bir de Bowling My For Colombine adlı yapıtı var ki, Amerika'da silah almanın ne kadar kolay olduğunu bir lisede öğrencinin yaptığı katliam üzerinden anlatıyor. Halen bitiremedim ama -vaktim yok :"3 - bitirir bitirmez onu da yazıvereceğum gari. Siz beni beklemeyin, izleyin gitsin.
not 3: Bir de hangisindeydi bilmiyorum ama sanırım 9 /11'deydi, senatörlere oğlunuzu Irak'a gönderir misiniz? diyerek ciddi dalga geçip savaş karşıtı kampanya yürütüyordu. Ancak, ekşi sözlük'ü okurken şöyle bir şeye denk geldim, o senatörlerden biri, benim oğlum zaten Irak'ta demiş ancak Moore abi filme koymamış. 
İşte, içlerinde beni en doyuran belgesel; Her Gün İsyan, Alayına İsyan dfdhfdkf

2013 yapımı, dünyanın dört bir yanından (Suriye, Türkiye, Yugoslavya, Mısır, Amerika, İngiltere...) sivil direnişi bilimsel tezlerle destekleyerek, edebi bir sunumla ortaya koyuyor. Sivil direniş nedir? Gandhi'dir, Occupy hareketidir, ışıkları yakıp söndürmektir, tankın önünde durup onun geçişini engelleyen adamdır, şu* dur, tank adam*dır, Banksy'i bile alabilirim bu klasmana.

İzlerken kesinlikle gözlerim doldu, sivil mücadelenin her alanına değinirken (FEMENİ OTPOR...) ülkelerden verdikleri kesitler ve röportajlar tüylerimi diken diken etti. Sivil direnişin, silahlı direnişten nasıl daha etkin sonuç verdiğinin propagandası yapılırken, Mısırlı bir adam, şöyle bir söz söyledi: Ben bu dünyaya kendi haklarını koruyamayanların haklarını korumak için gelmişim, benim amacım bu. İşte benim de hissettiğim şey tam olarak bu. Mazlumun feryadına çare bulmak. (Anadolu geleneği işte anasını satayım.) Kesinlikle izlenmesi gereken bir belgesel olduğunu düşünüyorum ve internet sayfalarına da şöyle bir bakın diyorum. Belgeselin diğer güzel yanıysa, Gezi'den de çok güzel kesitler yakalamışlar, izlerken lan acaba bizim Gezi'yi de koydular mı deyu düşünürken filmin birinci saatinden sonra bol bol yer verilmiş olduğunu görünce daha da bir tüy tiken tikenleşmesi yaşamadım değil. Ancaak yine sorularım var. Şimdi bu Mısır'daki halk hareketine ciddi bir övgü söz konusu ama yukarıda da sorduğum gibi bre gavur bu halk hareketleri amerikan tetikçilerinin desteğiyle çıkarılmadı mı?  Soru ikii, Suriye'de Esad ve muhaliflerin çatışmasının daha sonra iç savaşa (yine tetikçiler sağolsun) dönüştüğü neden işlenmedi? Soru üüç, sivil direniş en çok 1990-2006 arasında hükümet devirmeye yaradı diyolla ancak bu zaman dilimi tam da Sovyetlerin dağılışından sonra hali hazırda hükümet değişikliği kesin gözüyle bakılan hökometlerde olmadı mı? Ve çevre ülkelerde? Ve bunlarda yine tetikçilerin rolü nedir? Neden bunlara değinilmedi? Soru dööört, Amerika'nın dibinde bir sosyalist Küba, sivil direnişle kurulabilir miydi? Her türlü emperyal ağbilerin saldırdığı Anadolu, sivil direnişle kurtulabilir miydi? Yani sivil direniş bir devrime mi ön açar yoksa sadece reformlara mı? Yol açtığı devrimler ne kadar direnişçiler tarafından kazanılmış olur? Soru beeş, belgesel boyunca Occupy hareketinin sembolünün kökeni olan (Sırp örgüt OTPOR'un yumruğu) OTPOR'un kurucularından olan herif, Yugoslavya'nın parçalanmasında rol alan örgütlerden birinin önderi değil miydii? Yugoslavya'nın dağılması da en çok kimlerin işine geldii? Bunlara neden değinilmediii?

Sivil direniş yanlısı bir insan olarak, belgesel gerçekten doyurcu, kaliteli eyvallah amma ve lakin bu boşluklar neden 2 saat içerisinde göz önünde olduğu halde dillendirilmedi.

Sadece soruyorum fjgjddf




İzlencelerin ponçik kısmına geçmeden evvel, Lord of the War filmini elbet duymuşsunuzdur. Mesela orada da silah tüccarlığı üzerine çok ciddi bir inceleme mevcut. (Elektrikler kesilince filmi 90. dakikasında kalan ve daha sonra devam etmeyen -üşendi, ders çalıştı fdhg- feylesofun dramı) Bitirince yine yazacağum amma ve lakin yine de siz bir bakın.

O zaman ponçik!

She Was Pretty'in yerli uyarlaması Seviyor Sevmiyor'a sardım feci. Yerli uyarlama olunca, espriler daha komik olmuş, en azından benim için, hönkürmek suretiylen gülüyorum fdhgdjgd 

She Was Pretty de ha bitti ha bitecek az kaldı. Daha evvel makjang olduğunu düşündüğüm için bıraktığımı yazmıştım da, Nabrut blogunda pek bir övünce devam edeyim didim.

Kill Me Heal Me izliyorum, baya izliyorum hemi de, o da ha bitti ha biteceklerden. Bitsin yaziciim hepsini. Asya kültürü diye açtık, CNN tarafsız bölgeye döndük resmen fdhgjdfgkdffk






Yorumlar

Popüler Yayınlar