Ne İzledim #5 ve Kpop Üzerine Düşünceler

Bıktım senden trivago!!


B.A.P'nin That's My Jam'i de yayınlandı bugün. Blogu bırakmış olabilirim ancak keypapı asla! :3 TS'den ayrıldıktan sonra "Young & Wild & Free" ve Matrix ep'si ile hayli hoş ve bildiğimiz bieyhpi soundunu taşıyan bir comeback yapmışlardı. Akabinde Feel So Good geldi ki, STOP gören gözlerime çok da bir şirinlik aşılamadı, elimde sarı laleler endüstrinin önünde, bieyhpi özlemimden, aşılasa ne yazar bir yer de. Keypap adına"fütürist" soundlarını gittikçe de uzmanlaştırıyorlar, türler arası geçiş yaparak. Counrty'sinden edm'ine geldik şimdi de Jam ile. Çok da sevdim şarkıyı. Bkz: Yongguk... Saçları... Jongup... Vokali!  :""") (Hyuna da 4Minute'ün dağılmasından sonra ilk geri
dönüşünü yaptı geçenlerde. Klibini, şarkısını neyim sevdim amma albümün geri kalan şarkıları kötü be dayılar. Seduction hele. Pedofili bir nakaratı var. Ben mi yanlış duydum bilmiyorum ama beri beri hot'tan nerelere.) (Hazır Hyuna demişken ikinci parantezi de Zoe Karavitz'ine kadar tanıdığı halde bir türlü çıkış yapmayan CL'e adıyorum. 3 sene oldu lan. 3 koca sene.)

***


Gelelim filmlere.

İlk olarak Kick-Ass 2'den verelim ritmi. İlk film nereden bıraktıysa oradan devralıyor. Hitgirl'ün durulmakla, kendi kimliğini bulma çatışmaları, iyiler versus kötüler olayının artık süper yürekyemişçilerce "Justice League" gibi bir kıvama getirilmesi, her zaman ki gibi şiddet, komedi ve hepsinden öte gerçek bir dünyada bir süper kahraman ne kadar dayanabilir üzerinden insanların ahlak anlayışlarına ve değişen çağa güzel göndermeleriyle, ilk filmin bir nebze ötesinde, Jim Carrey cameosuyla, Thor, Iron Man neyim izlerken ne hissediyorsanız aynısını hissedeceğinizi garanti ettiğim filmdir.

not: Chloe'den 2. filmde de memnun kaldım. Şaşırtıcı.

Neyiz biz?
Kurt adam, küfür adam değil. jkdhkjdhkd
Bu yazının olimpiyat ateşi, son dönemlerde Man Seeking Woman gibi aradığım absürd-kara mizah kıvamındaki yegane görsel materyallardan biri: What We Do The In Shadows. Abicim, siz deli misiniz dahi mi?!!? Bu nasıl bir komedi, bu nassıl bir ince fikir, vay anasını sayın seyirciler. 2014, Yeni Zelanda doğumlu bu güzellik içerisinde ülkesinin en önemli komedyenlerini barındırıyor ve vampirleri "insanca" ele alıyor. Düşük bütçeli, ironi sevenlere yüzde yüz gülme garantili, hatta gülerken boğulma garantili, haaaarrrikaa bir film. Olum, izleyin ya. Valla izleyin de gelin sohbet edelim şurada. Diyelim şu sahne ne komikti kıhkıhkıh...


Dr. Who seviyor musunuz? Inspector Spacetime seviyor musunuz? Sheldon Cooper hastası mısınız? Geek misiniz? Nerd müsünüz? Hepsinden öte düşük bütçeli ama zekice kurgulanmış bilim kurgular ilginizi çekiyor mu? O zaman FAQ ABOUT TIME TRAVEL izleyin. BBC ve HBO ortaklığı ile tanıdık simalar barındıran komikli mi komikli, zeki mi zeki tam kıvamında bir bilim kurgu. Öyle spoiler vermelik bir konusu da yok. 3 kafadarın bir zaman çatlağından paralel evrenler arası yaptığı bir yolculuğu konu alıyor. Demek ki neymiş, bar tuvaletlerine girmeyecekmişiz.

Tam da bilim kurguya girmişken, Bruce Almighty'i de izlemiş bulundum ki, Tanrı ve insanın başkaldırışını, egoyu, yetinmezliği, ilahı zekanın büyüklüğünü küçüklük üzerinden, çok da felsefi derinliğe inmeden ve komik olmayı başarabilmiş şekilde anlatan bir film. Kadronun göz dolduruculuğu için bile izlenir. Jennifer Aniston, Jim Carrey, Morgan Freeman, Steve Carell. (Steve Carell'ın karakteri için de ikinci bir filmini yaptılar ayrıca.)

not: spoiler* Tanrı siyahi olabiliyor güzel bir bakış açısı. Ama yine eril, yine eril. Ana karakter erkek olduğundan mı böyle bir çoğalmaya gittiler bilmiyorum ama, yaratıcının cinsiyeti olmasa da bir cinsiyet biçiyorsan bu kadın da olabilir. Tabii, karakter görmek istediği gibi de görmüş olabilir ve yahut "He" diye anıldığından İngilizce'de böyle bir cisimleştirme yapmış olabilirler.

Gelelim serinin romans filmine; Love and Other Drugs. Anne Hathaway ve Jake Gyllenhaal başrolünde, başta romantik, hafiften komik akabinde drama geçiş yapan, perkinson hastalığı üzerine bir nebze farkındalık yaratan, bol meme ucu ve popo içeren, hoş zaman geçirmelik ve oyunculukları takdir etmelik bir yapım. Yukarıdakiler gibi sıkı fanatikliğini yapar mıyım? Hayır. İzlenir mi? Evet.


Son olarak, Basketball Diaries'i izledim az önce. Sahnelerin teatral havası, genel kurgu, kameranın açısal hakimiyeti, din ve dini sömürü üzerine taşlamalar, junkielerin üç tiple tam anlamıyla nokta atışı biçiminde sınıflandırılması, Leo'nun gümbür gümbür oyunculuğu ve beni mest eden bir Riders On The Storm girişiyle, gerçek bir hikayeden esinlenme (bkz: Jim Carroll, şair, müzisyen, yazar ve punk.) herhangi bir eğilimliyi yoldan döndürmeye yetecek kudrette harika bir dram. Çok bilinmeyen bir filmi anladığım kadarıyla Dicaprio'nun amma ve lakin "sinema" açısından sonuna kadar tatmin eden bir film. Özel tavsiyemdir.

Thi End

Yorumlar

Popüler Yayınlar